Tabip Odaları ve Emek Örgütlerinden Meslek Hastalıkları Hastanelerinin Kapatılmasına Tepki: “Ant Olsun Ki O Hastaneleri Tekrar Kuracağız, Daha Güçlü…

DİSK KESK

İstanbul Tabip Odası (İTO), Kocaeli Tabip Odası, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), İşyeri Hekimleri Derneği, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 1980 darbesinde dahi ayakta kalan meslek hastalıkları hastanelerinin, kar etmemeleri nedeniyle çeşitli gerekçelerle kapatılmasına tepki göstererek, “Ant olsun ki o hastaneleri bu ülkenin, insana duyarlı, hayata saygı duyan işvereni, işçisiyle, hekimi, sağlık çalışanlarıyla, memuru bürokratıyla, bilim insanlarıyla, siyasetçisiyle tekrar kuracağız, daha güçlü kuracağız” açıklamasını yaptı.

İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi’nin bağlı olduğu Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nin kapatılmak istenmesi tepkiye neden oldu. İstanbul Tabip Odası, Kocaeli Tabip Odası, DİSK, KESK, İSİG Meclisi ile İşyeri Hekimleri Derneği temsilcileri bugün İstanbul Tabip Odası’nda bir arayarak gelerek ortak bir basın açıklaması yaptı.

Basın toplantısında konuşan İSİG Meclisi’nden Murat Çakır, meslek hastalıklarından ölümlerin gizlenmesi nedeniyle iş cinayeti raporlarında bu ölümlerin oranının gerçekten çok düşük göründüğünü söyledi. SES Şişli Şube Eş Başkanı Abuzer Aslan ise meslek hastalıkları hastanelerinin “kar etmediği gerekçesiyle kapatıldığına dikkat çekti. İktidarın işçilerin yaşamlarını hiçe sayan, kar odaklı sağlık hizmeti politikalarına karşı mücadele edeceklerini bildirdi.

“MESLEK HASTALIKLARI HASTANELERİNİN KAPATILMASI İŞÇİ DÜŞMANLIĞI”

İstanbul Tabip Odası’nda yapılan basın toplantısında ortak basın metnini okuyan İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ertuğrul Oruç, meslek hastalıkları hastanelerinin kar etmedikleri için kapatılması ve işlevsizleştirilmesinin gündeme geldiğini söyledi. Bunun işçi düşmanlığından başka bir şey olmadığını savunan Oruç, “İşçi sınıfının, hekimlerin, emek ve meslek örgütlerinin mücadelesiyle meslek hastalıkları hastanelerini yeniden daha güçlü kuracağız” dedi.

Sağlık meslek örgütleri ve işçi konfederasyonlarının hazırladığı ortak basın açıklamasında şunlar kaydedildi:

“MESLEK HASTANELERİ 1978’DE BELKİ DE AVRUPA’NIN EN GÜÇLÜ KADROLARIYLA KURULDU: Meslek hastalıkları hastaneleri, resmi olarak Engin Tonguç, Haldun Sirer ve Çağlar Kırçak gibi hekimlerin öncülüğünde 1978 yılında kuruldular. Döneminde Avrupa’nın belki de en güçlü kadroları ve teknolojisine sahip yapılar olarak çalışmaya başladılar. İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi Kartal binasında Haldun Sirer’in başhekimliğinde mesleki rehabilitasyon çalışmaları da yürütüyordu. Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi Konur Sokak’ta Çağlar Kırçak’ın başhekimliğinde 300’den fazla personeliyle çalışıyordu. Bu iki hastane kendilerine özgü ‘koruyucu hekimliği’ önceleyen mevzuatlarıyla kurulmuşlardı. Kadrolarında yer alan ve sadece bu hastanelere özgü mühendisler ve hekimlerle tüm Türkiye’yi kapsayan saha çalışmaları gerçekleştiriliyor, SSK tıp kongrelerinde bilimsel sunumlarıyla öne çıkıyorlardı. Henüz yeni kurumlar olmasına rağmen Türkiye’de endüstriyel toksikoloji alanında özellikle çözücü etkilenmeleri ve ağır metal zehirlenmelerine yönelik uluslararası katkı gücü olan çalışmalar yapılıyordu.

1980 DARBESİ DÖNEMİNDE DAHİ KAPATILMADILAR: İş psikolojisi, solunum fonksiyonları laboratuvarları, endüstriyel toksikoloji laboratuvarı, işitme fonksiyonları laboratuvarı, iş hijyeni laboratuvarı gibi ülkenin henüz tek örneği olan laboratuvarlar içeriyorlardı. 1970’li yıllarda dahi akü fabrikalarında kurşun zehirlenmelerine, döküm atölyeleri ve madenlerde silikozis sorununa, ayakkabı imalatı ve metal eşya üretiminde çözücü zehirlenmelerine, radyoaktif etkilenmelere, mesleki kanserlere müdahale ettiklerine dair çok sayıda yayın ve bilgi bulunmaktadır. Hastaneler ilk büyük darbeyi 1980 açık faşist müdahalesi yıllarında aldılar. Geniş kitlelerin ekonomik ve sosyal hakları kısıtlanırken ‘işçinin sağlığı’ temelli bir yapılanmanın darbe yememesi düşünülemezdi. Süreçten, personellerinin yüzde 80’inin ellerinden alınması, mesleki rehabilitasyon ünitelerinin kapatılması, denetim yetkilerinin ellerinden alınmasıyla kurtulamadılar. Her iki hastane de örneği az görülen biçimde cezalandırıldılar; Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi o dönem için şehrin dışında görülen Güvercinliğe, İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi var olan binasının beşte biri boyutlarında Süreyyapaşa Hemşire Okulu’na sürüldü. Ancak 1980 darbe döneminde dahi kapatılmadılar.

SON 5 YILDA ANKARA MESLEK HASTALIKLARI HASTANESİNİN TÜM LABORATUVARLARI VE ÖNEMLİ KADROLARI DAĞITILARAK KAPATILDI: 1998 yılındaki ‘İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi’ her iki hastane için de bir sahaya dönüş noktası oldu. Hastaneler tekrar teknoloji yatırımları ve personel desteği almaya başladılar. İş psikolojisi, endüstriyel toksikoloji, solunum fonksiyonları laboratuvarları günün teknolojisine uygun biçimde yenilendi ve Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi yeni binasına taşındı. Ancak saldırıların başlaması gecikmedi. Kısa süre içerisinde Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi gereği olmadığı halde diğer hastaların da kabul edildiği bir hastaneye çevrildi. Kar etmiyor olma garip bahanesiyle defalarca kapatılma söylentileri çıktı ve her seferinde duyarlı sendika, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle korunabildiler. Son 5 yılda Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nin tüm laboratuvarları ve önemli kadroları dağıtılarak kapatıldı. Neden yapıldığı anlaşılmamakla birlikte bir yıla yakın kapalı kalan hastane tekrar açıldı ancak işlevsiz, laboratuvarız ve amaçsız olarak. Sürekli eksiklerinin giderileceği ifade edilmekle birlikte halen genel hastane rolü ağırlıklı olarak sürdürülmektedir.

BAŞARI CEZALANDIRILIYOR, BAŞARISIZLIKSA ÖDÜLLENDİRİLİYOR: İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi hiçbir anlamlı gerekçe gösterilmeden Süreyyapaşa Eğitim Araştırma Hastanesi’nin bünyesine katıldı. Müstakil hastane özellikleri gasp edildi ve alan hakimiyetini yitirmesi sağlandı. Ekiplerinin sahaya çıkması yasaklandı. Bugün kalan işlevlerini de sekteye uğratacak bir büyük darbe daha vuruluyor. 1986 yılından bu yana kullandığı bina, Süreyyapaşa Hastanesi tarafından işgal edilmektedir. Süreyyapaşa Hastanesi’nin deprem güçlendirme çalışmaları bahane edilerek, Çok İlaca Dirençli Tüberküloz Kliniği Meslek Hastalıkları binasına taşınmak isteniyor. Öncelikle Süreyyapaşa Hastanesi’nin deprem güvenliği olmayan binalara sahip olduğu 15 yıldır bilinen bir gerçek. Bu süre içerisinde il yöneticileri tüm uyarılara rağmen gerekli önlemleri almadılar. Örneğin; blokların sırayla güçlendirilmesi ya da yeni binaların yapılması önerileri sürekli sümen altına atıldı. Hatalı yönetimlerin yol açtığı sorunun bedeli işçi sağlığına ödettirilmeye çalışılıyor. İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi’nin binası, büyük kısmı hastanenin öz kaynaklarından karşılanarak 2010 yılında güçlendirilmişti. Yani son yıllarda sıkça rastlandığı gibi başarı cezalandırılıyor başarısızlıksa ödüllendiriliyor.

MESLEK HASTALIKLARI HASTANESİ’NE GÖZ DİKİLMESİ ART NİYETTİR: Ayrıca bulunan çözüm aslında işçi düşmanlığı, bağcı dövmek niyetinin açık ifadesi; sadece 70 yataklı bina Süreyyapaşa gibi 600 yataklı dev bir hastanenin yarasına merhem olamayacaktır. Türkiye’de 300’ü İstanbul’da bin 500’den fazla hastane bulunmakta. İstanbul hastanelerinin 50 bin yatağı için yatak doluluk oranı yüzde 50’nin altındayken ve Heybeliada Sanatoryumu boş tutulurken, Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne göz dikilmesi art niyettir. Çok İlaca Dirençli Tüberküloz Kliniği’nin taşınmaya çalışılmasıysa başlı başına, düşünülmeksizin atılan bir adım olduğunu göstermektedir. İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi silikozis vakalarının halen başvurduğu bir hastanedir ve aynı zamanda her yıl binlerce işe giriş ve periyodik muayene için tetkik, yani sağlıklı insan başvurusu almaktadır. Silikozis vakalarının tüberküloza yatkınlığı, zaten zarar görmüş akciğerleri düşünülünce ölümcül sonuçlar doğuracaktır. Sağlıklı insanlarla, dirençli tüberküloz vakalarının aynı çatı altında değerlendirilmesi, Türkiye’de sadece bu hastanede gerçekleştirilen ağır metal zehirlenmeleri tedavisi için dahi yatak ayrılmaması da sayılırsa bir seferde üç önemli toplum sağlığı hatası başarılmaktadır. Oysa yıllardır atıl durumda kalan Heybeliada Sanatoryumu’nun en azından belli bir bölümü hızla onarılarak dirençli tüberküloz vakaları için tahsis edilebilir.

MESLEK HASTALIKLARI HASTANELERİ DESTEKÇİLERİ YA DA ÇALIŞANLARI EN ALTTA KALANLARIN YANINDADIRLAR: Meslek hastalıkları hastaneleri, bilinçli, özverili hekimlerin, mühendislerin, işçilerin, sendikacıların çabalarıyla ayakta kalmış ve sayısız insanın hayatına dokunmayı başarmıştır. En altta kalanları, sadece ekonomik sömürüye uğrayanları değil, sağlığı dahi vahşice sömürülenleri, iş cinayetlerine uğrayanları korumaya çalışan bir sağlık kuruluşudur. Meslek hastalıkları hastaneleri öyle hastanelerdir ki destekçileri ya da çalışanları kendilerini siyasi yelpazenin neresinde tanımlarsa tanımlasınlar en altta kalanların yanındadırlar. Hekimler, mühendisler, işçiler, sendikacılar, çalışanlar bunu yaparken bir memurunun ifade ettiği gibi ‘işçi sınıfı için, Allah rızası için, halk için’ çalışmışlardır.

ANT OLSUN Kİ O HASTANELERİ TEKRAR KURACAĞIZ: Bir tarih, güçlü bir kurumsal kültür ortadan kaldırılıyor. İstanbul’un tek meslek hastalıkları hastanesi, işçi sağlığı alanında koruyucu hekimliğe destek veren tek hastanesi ortadan kaldırılıyor. Bilinçli kurumsal işverenin, işçinin hastanesi ortadan kaldırılıyor. İş kazaları ve meslek hastalıkları her yıl binlerce insanın ölümüne, sakatlanmasına yol açarken çözüm bulmak adına çaba harcayan bir kurum ortadan kaldırılıyor. Ama ant olsun ki o hastaneleri bu ülkenin, insana duyarlı, hayata saygı duyan işvereni, işçisiyle, hekimi, sağlık çalışanlarıyla, memuru bürokratıyla, bilim insanlarıyla, siyasetçisiyle tekrar kuracağız. Daha güçlü kuracağız.

Kaynak : Anka

Bina Hastane Hastanesi İş İşçi

Related Posts