Kayı İnşaat işçilerinden eyleme çağrı: Pazar günü buluşalım
Kayı İnşaat’ın, Cezayir’deki Bechar Askeri Hastanesi, Cite Financiere, Oran Askeri Konaklama ve Ouargla Askeri Hastane şantiyelerinde çalışan 400’e yakın işçi bir yıllık maaşlarının 3 yıldır ödenmemesi üzerine başlattıkları eylemleri birinci yılına girdi.
Kayı İnşaat’ın Cezayir’deki şantiyelerinde çalışan 400’e yakın işçi haklarını almak için 16 Ocak 2020 tarihinden beri İnşaat-Sen öncülüğünde direniyor. İşçiler, 16 Ocak’ta Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gidecek.
İşçiler 28 Aralık 2019’da maaşlarını alamadıkları için Cezayir’de grev yaptı. Arabuluculuk sözleşmeleri imzalandı. Hakkedişlerin 2020 Şubat ayında ödeneceği taahhüt edildi ancak sözler tutulmadı. Onlarca kez patronla görüşen işçiler sonuç alamayınca dava açtı. Kayı İnşaat’ın sahibi Coşkun Yılmaz, “En yakın zamanda ödeyeceğim” diyerek işçileri sürekli oyalamaya devam etti.
‘KAYI İNŞAAT, İŞÇİLERİN HAKLARINI ÖDEMEYEREK BAŞKA YATIRIMLAR YAPMIŞ’
İnşaat-Sen Örgütlenme Koordinasyon Üyesi Nurseli Gözüaçık, bir yıldır yaşananları şöyle anlattı: “İşçiler alacaklarını 2 yıldır alamıyor durumdalardı. Bizim sendikamıza internet üzerinden başvuru yaptılar. Sonra ne yapabiliriz diye bir ay boyunca çeşitli toplantılar yaptık. Eylemlerle bu oyalama sürecini sonlandırmalıyız diye karar aldık. İşçiler Batman, Elazığ, Adana ve Hatay gibi farklı şehirlerden kalkıp İstanbul’a geldiler. İstanbul’da bir aylık direniş sürecini başlattık. Bu süreç içerisinde ortaya çıkmayan, bilinmeyen birçok meseleyi de öğrenmiş olduk. Ortada işçilere ödenmesi gereken 6.5 milyon dolarlık bir borç var. Kayı İnşaat’ın sahibi Coşkun Yılmaz bu parayı işçilere ödemeyerek başka yerlere yatırım yapmış. Biz halen o yatırımın peşindeyiz. Gaziantep Şehir Hastanesi’nden büyük bir hisse almış. Ama elbette ekonomik krizin sonuçlarıyla beraber şu anda şirket batık durumda. Konkordato sürecinin ardından şirketin ayakta kalması pek mümkün olmayacak. İstanbul’daki bir aylık eylem sürecinde Kayı İnşaat’ın birçok şirket ile bağı olduğunu, ancak o bağı hukuken sonlandırdığını ama gayri resmi yollarla o şirketlerle ilişkilerinin devam ettiğinin de farkına vardık. Sonra o şirketlerin tek tek önlerine giderek eylemler yaptık. Bütün patronlar aynı yönteme başvuruyor. Kâğıt üzerinde kasalarını boşaltıyorlar, üzerlerindeki bütün mallarından hisselerinde kurtuluyorlar ama el altında bir şekilde sermayedarlık ilişkisini sürdürmeye devam ediyorlar.”
‘EYLEMLİ MÜCADELEMİZ HUKUKİ SÜRECİ ETKİLEDİ’
Hukuki sürecin peşini bırakmadıklarını belirten Gözüaçık şunları söyledi: “Eylemli mücadelemiz hukuki süreci birinci dereceden etkileyen ve hatta tüm hukuki sürecin işçilerin lehine dönmesini sağlayan en önemli faktör oldu. Bugün eğer Kayı İnşaat işçileri İstanbul’da direnişi başlatmasaydı, bir araya gelmeseydi, hukuk sürecinin böyle ilerlemesi mümkün olmayacaktı. Çünkü yasalar ve hukuk şu anda konkordato ve iflasta işçileri korumak üzerine hareket etmiyor. Hatta çok yakın bir dönemde, devlet yeni bir yasa çıkardı. Konkordato ve iflasta öncelikli bankalardı. Onun yanına bir de finans şirketlerini ekledi. İşçileri yine en son sıraya attı. Bunlara rağmen mahkemedeki hukuk süreci işçilerin birlik olduğu ve mücadele ettiği zaman neleri başarabileceğinin örneklerinden bir tanesidir. Bu bir aylık sürecin sonunda Coşkun Yılmaz’ın oyalama sürecini bitirdik ve resmi bir aşamaya geçtik. Böylece Coşkun Yılmaz konkordato ilan etti. Biz de eylemlerimize bir virgül koyalım demiştik. Kayı İnşaat’ın elinde doğru düzgün bir mal olmadığını için mahkemenin her duruşmada iflas verme ihtimali artıyordu. Biz konkordatonun işçilerin lehine uzatılması gerektiğini sürekli olarak tekrarladık. Çünkü iflas işçilerin aleyhine işleyecek olan bir yasal durumdu. İflasın olmaması için kamuoyu oluşturduk. Ankara’da Sağlık, Dışişleri ve Çalışma bakanlıkları önünde eylemler yaptık. Meclisteki milletvekillerin desteğiyle Dışişleri Bakanı yardımcısı Yavuz Selim Kıran ile görüştük. Bu konkordato sürecinin hem takip edilmesini hem de yapılması gereken ne varsa bakanlığın somut adım atmasını istedik. Bize sözler verdiler. Mahkeme süreci ilk başladığında ve devam ederken, tüm alacaklı bankalar iflas istiyordu. Çünkü iflas bankalar için avantajdı. Ancak bizim mücadelemiz sayesinde bankalar belli bir vadede iflas olmasın konkordato olsun ve işçilerin alacakları ödensin diye mahkemede onların vekilleri ifade verdiği bir duruma geldik.”
‘İŞÇİLERİN PARALARINI ESKİ KURDAN ÖDEMEYE ÇALIŞIYORLAR’
Gözüaçık sözlerine şöyle devam etti: “Bu eylemler sonucunda iflasa gidilmedi ve konkordato sürecine geçildi. Bu süreçte artık biz son aşamaya geldik. Rönesans Holding ile Kayı İnşaat anlaştı. Gaziantep Şehir Hastanesindeki hisseler satılacak. Öncelikli olarak işçilerin alacaklarının ödenmesi için yine uğraşmaya devam edeceğiz. Konkordato komiserleri işçilerden yana oldular. Ama gelecek para belli. 30 milyon euro olarak anlaştılar. İşçilerin alacağı ise 6.5 milyon dolar. İşçilerin alacaklarını liraya çevirerek ya da eski kur üzerinden ödeme yapabiliriz diyorlar. Bu ihtimalin ortada bile olması işçiler için büyük bir felaket. Zaten burada ne kıdem tazminatları var ne fazla mesaileri var ne de alacaklarının faizi var. biz işçilerin ana paralarını konuşuyoruz ve ana paraların bile 3 sene sonra lira ya da eski kura göre ödemek istemeleri, bir şekilde o parayı pul ederek vermeye kalkıyorlar. İşçilerin alacakları, güncel kur neyse onun üzerinden ödenmeli. Bunun için bu pazar günü saat 13.00’da Ankara’da bir basın açıklamamız olacak.”
‘PARA ALAMAYINCA GEÇİNMEK İÇİN EVİMİ VE ARABAMI SATTIM’
Abdulsamet Kete, 9 yıl Kayı İnşaat’ta çalıştığını ve 37 bin dolar alacaklı olduğunu söyledi. “2018 Kasım ayından itibaren ve 2019 Aralık sonuna kadar hiçbir maaşımız ödenmedi” diyen Kete şöyle konuştu: “Biz 2019 Kasım ayında grev kararı aldık. Bu grev sürecinde görüşmeler oldu. Dışişleri Bakanlığı ile görüştük. Patronlarla görüştük. Cezayir’deki Türkiye konsolosluğu ve elçilikleri ile görüştük. Verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmedi. Oradaki grevimiz 65 gün sürdü. Şirket 2020 Ocak ayında Türkiye’den bize aracı avukatlar gönderdiler. Sözleşme yaptık. Sözleşmeye göre içerdeki maaşlarımız 6 taksit ile ödenecek ve ilk taksitimiz Şubat 2020’de yatırılacaktı. Biz de 18 Ocak 2020’de Türkiye’ye döndük. Ancak süre dolunca ilk maaşlarımız, söylenen taksitler ödenmedi. Şirketi aradık, bize cevap vermediler. Daha sonra arkadaşlarımızla toplandık, Dışişleri ve Çalışma Bakanlığı ile görüşmeye gittik. Bizi bir türlü kabul etmediler. 2020 Aralık sonunda biz İnşaat-Sen ile tanıştık. Allah razı olsun onlardan, bize sahip çıktılar. Bizi bir araya topladılar. Sendikamızın öncülüğü ile çeşitli görüşmeler ve eylemler yaptık. Benim 37 bin dolarım var içerde. Bugüne kadar kuruş alamadık. Pandemide bile borçla geçindik. Bir arabam vardı, sattım, evimi sattım. Herkes borç etti. Şu an evsiz kaldım. Eğer zamanında paramı alsaydım bunlar olmayacaktı. Bir sıkıntım olmayacaktı. Ben şimdi bu parayı alsam bırak ev almayı, bir araba bile alamam. Eğer 2020 kuru üzerinden ödeme yaparlarsa, bırakın evi, evin bir odasını bile alamam. 3 buçuk yıldır zaten paramızı alamıyoruz. Perişan olduk. 3 öğrencim var. Benim bedenimde 10 tane platin var. Çalışamıyorum. Mecburen evi ve arabayı sattım.”
‘SENDİKA OLURSA BİZ HER TÜRLÜ HAKKIMIZI ALIRIZ’
Geçim sıkıntısı nedeniyle boşanan arkadaşlarının olduğunu söyleyen Kete, son olarak şunları söyledi: “Çok şükür benim yuvam yıkılmadı ama birçok arkadaşımın yuvası yıkıldı. Adam geçimini sağlayamayınca, eşinden ayrıldı veya eşi tarafından terk edilen var. Bu duruma geldik. Biz İnşaat-Sen sayesinde buraya geldik. 16 Ocak eylemimize tüm inşaat işçilerini davet ediyoruz. Arkadaşlarımız korkmasınlar. Gitsinler sendikaya üye olsunlar. İnşaat-Sen’e üye olsunlar. Artık sendikalaşalım. Sendika olursa biz her türlü hakkımızı alırız ve kimse hakkımızı yemeyecek. Eğer başından beri başımızda bir sendika olsaydı, biz çoktan paramızı almış olurduk. Biz sendikanın ne olduğunu bilmiyorduk. Şimdi anladık ki bir sendika var ve iyi ki var. Sendika olmasaydı şimdi paramız gitmişti. Bazı arkadaşlarım tefecilerin eline düşmüş. 20 bin lira borç almış şimdi 500 bin liraya çıkarmışlar. Hepimiz bunlar yüzünden borç batağına düştük. Bütün yetkililere sesleniyorum, böyle bir adalet yok. Dışişleri Bakanlığı, ‘Giderken bize mi sordunuz?’ dedi bize. Böyle bir şey olamaz. Bizler Cezayir’de grev yaparken, bizimle aynı firmada çalışan Pakistan ve Vietnamlılar vardı. Bunlar yaklaşık bin kişilerdi. Pakistan ve Vietnam hükümeti devreye girdi, kendi vatandaşlarının parasını aldılar. Ama biz alamadık. Biz Dışişleri ve Çalışma Bakanlığı’na giderken, gözlerimizin içine bakarak, ‘yurtdışına çıkarken bize mi sordunuz?’ dediler. Ben kime sordum peki? Sizden pasaport aldım. Kaçak mı gitmişim? Ben şunu anladım. Türkiye Cumhuriyeti, bir Pakistan ve Vietnam kadar olamadı. Yarın sandık kurulduğu zaman bunun hesabını sorarız.”
‘KAYI İNŞAAT CEZAYİR’DE VERGİ KAÇAKÇILIĞI İLE SUÇLANDI’
Maaşını alamayan İşçilerden Murat Toksöz, Kayı İnşaat’ın Cezayir’de vergi kaçakçılığı, usulsüzlük ve yolsuzlukla suçlandığı için mallarına el konulduğunu, bu yüzden ödemelerinde sorun yaşadığını öne sürdü: “Muhasebeleri rüşvet yoluyla bütün işlerini yürütmüş. Vergi ödüyormuş gibi yapmışlar. Bunların gelir kaynağı da Cezayir’deki projelerdi. Bu projeler iptal edilince, battılar. 23 bin dolar alacaklıyım. Paramızı İnşaat-Sen sayesinde alma noktasına geldik. Biz Türkiye’ye geldik, 2 ay sonra pandemi oldu. Paramızı da alamadık. Eşten dosttan borç alarak geçindik. Daha sonra eş ve dost borç vermemeye başladı. Çok zor günler yaşadık. Sağ olsun sendika devreye girdi. Allah razı olsun sendikadan. Patron benim hakkımı yiyor, onu polislerle koruyorlar. Ben hakkımı istiyorum, karşıma polisi dikiyor. Hep işçileri ezme yönünde kanunlar kararlar var. Patronlar her zaman korunuyor. İşçileri koruma altına almaları gerekirken, işçilere karşı duruyorlar. Bizim ülkede her zaman ezilen işçi sınıfı oldu, hak yiyenler hep korundu.”
Kaynak : Duvar