Ebru sanatını son üstadından öğrendi, şimdi gelecek nesillere aktarıyor
Yaşayan İnsan Hazineleri Geleceğe Aktarılan Mirasın Temsilcileri Ödül Töreni’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ödüllendirilen ebru sanatçısı Tevfik Alparslan Babaoğlu, “Kıymeti ile doğru orantılı olarak evin en güzel yerinde sergileyip önünden geçtikçe gururlanmak istiyorum. O yüzden evimin en güzel köşesine koydum, devamlı seyredeceğim” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla, dün Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen “Yaşayan İnsan Hazineleri Geleceğe Aktarılan Mirasın Temsilcileri Ödül Töreni’nde”, pek çok önemli zanaatkarı ödüllerine kavuşturuldu. Ödül töreninde Tevfik Alparslan Babaoğlu’na da ebru sanatını yaşattığı için ödülü takdim edildi.
Asıl mesleği elektronik mühendisliği olan Babaoğlu, 1985 yılında merhum ebru sanatçısı Mustafa Düzgünman’ın öğrencisi oldu. Türkiye’de ebru sanatının yeniden sevilmesinin önünü açan isimlerden biri olan sanatçı Düzgünman’dan 1989 yılında icazet alan Babaoğlu, 1990 yılında Düzgünman’ın vefat etmesinin ardından ondan aldığı bayrağı kendisi taşıdı. 1990 yılından bu yana, ebru ve cilt sanatçısı Mustafa Düzgünman’ın çizgisini devam ettiren Tevfik Alparslan Babaoğlu, öğrendiklerini gelecek nesillere aktarıyor.
“Türk ebrusunu yapmaya, öğretmeye gayret gösteriyorum”
Ebru sanatına hobi olarak başladığını anlatan Tevfik Alparslan Babaoğlu, “Mustafa Düzgünman’a talebe oldum. O, ebru sanatının son ustasıydı. 1989 yılında hocamdan icazet aldım. Kendisi 1990 yılında vefat etti. 1990 yılından bu yana hocamın çizgisinde geleneksel Türk ebrusunu yapmaya, öğretmeye gayret gösteriyorum. Üniversitelerde ders verdim. Ebru ile ilgili kitaplar yazdım, yayınlandı. Ebruya hizmet etmeye gayret gösteriyorum. Şuanda da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde ebru tarihi araştırmak amacıyla doktora yapıyorum” dedi.
“Hayattayken takdir edilmek çok güzel ve büyük bir duygu”
Kaybolmaya yüz tutulmuş önemli kültürel mirasların, kaybolmadan gelecek nesillere aktarılması amacıyla köprü vazifesi gören zanaatkarların ödüllendirildiğini söyleyen Babaoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Çok çeşitli sanat gruplarından insanlar var. Bu senede ebru dalında Kültür ve Turizm Bakanlığı beni ödüle layık gördü. Dün bu ödülü bana takdim ettiler. Külliye’ye davet edildim, ödülümüzü sayın cumhurbaşkanımızdan aldık. Çok mutlu oldum. Şöyle bir dörtlük vardır; “sağlığında nice ehl-i hünerin, bir tutam tuz bile yoktur aşına. Öldürüp onu evvel açlıktan. Sonra bir türbe yaparlar başına. “Bu, insanların sağlığında kıymeti bilinmiyor. Öldükten sonra da ’ne büyük adamdı ya’ diyerek arkasından methiyeler düzülüyor anlamını taşıyor. Sağken, hayattayken takdir edilmek çok güzel ve büyük bir duygu. Bunu yaşamış oldum, çok mutluyum”
“Ebruda benim torunlarım var”
Ailesinin çok mutlu olduğunu ve kendisiyle gurur duyduğunu vurgulayan Babaoğlu, böyle bir ödüle layık görülmenin herkesi mutlu edeceğine dikkat çekti. Ebru sanatı ile ilgili birikimini, gelecek nesillere aktarmaya gayret gösterdiğini ifade eden Babaoğlu, “Zaten benim yapmak istediğim de bu. Ebru sanatını kaybolmadan gelecek nesillere ustamdan aldığım gibi aktarmak istiyorum. Bunu doğru yaptığım da tescillenmiş oldu. Benim icazet verdiğim arkadaşlarım da ebru sanatını öğrettiği öğrencilerine icazet vermeye başladı. Ebruda benim torunlarım var. 2. nesil, 3. nesil ebrucular var. Benim dalımdan devam eden ebrucular var. Ödülün amacının tam karşılığını yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Önünden geçtikçe gururlanmak istiyorum”
Kıymetli bir ödül aldığına dikkat çeken Babaoğlu, “Kıymeti ile doğru orantılı olarak evin en güzel yerinde sergileyip önünden geçtikçe gururlanmak istiyorum. O yüzden evimin en güzel köşesine koydum, devamlı seyredeceğim” dedi.
Ebru sanatında malzemenin önemi
Kullanım yeri gözeterek ebru yapılması gerektiğinin altını çizen Babaoğlu, “Bizim ebru geleneğimizde duvara asmak için ebru yapmak yok. Kullanım yeri gözeterek ebru yapmak var. 300-400 yıllık kitabın restorasyonunda ebru sanatı kullanılıyor. Örneğin Kuran’ı Kerim’in restorasyonunda kullanılıyor. Boyaların içinde ya da kağıtta asit olursa, bu asit zamanla kağıdı yakar, cilt yeniden tamir edilmek zorunda kalır. Örneğin 400 yıllık cildi tamir ettiniz ve yanlış malzeme kullandınız. 50 sene sonra o cildi tekrar tamir etmek gerekir. O asitler kağıdı yakar ve tahrip eder” sözlerine ekledi.