Eğitim Sen Genel Başkanı Kurul: “Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun Yerine Kapsamlı, Öğretmenler Odasında Konuşulmuş Bir Yasa Talep Ediyoruz”
Eğitim Sen’in Öğretmenlik Meslek Kanunu‘nun iptal edilmesi için başlatılan kampanyada toplanan imzaları sunmak için TBMM Çankaya Kapısı önünde açıklama yapmasına izin verilmedi. Ankara Madenciler Anıtı önünde açıklama yapan Eğitim Sen Genel Başkanı Necla Kurul, söz konusu kanunun iptal edilerek “yeni, kapsamlı, eğitim sendikalarının tamamının katılımına izin veren, öğretmenler odasında konuşulmuş, tartışılmış bir yasanın TBMM’den geçirilmesi” talebini dile getirdi.
Eğitim Sen, Öğretmenlik Meslek Kanunu‘nun iptal edilmesi için başlattığı kampanyada topladığı imzaları TBMM Başkanlığı’na sunmak üzere Çankaya Kapısı önünde toplanarak açıklama yapmak istedi. Ancak sendika yönetimi ve üyelerinin Çankaya Kapısı önünde toplanmasına ve açıklama yapmasına izin verilmedi. Bunun üzerine Madenci Anıtı önüne gidilerek burada açıklama yapıldı. Eğitim Sen Genel Başkanı Kurul, şöyle konuştu:
“Bugün TBMM’nin açıldığı gün olan 1 Ekim’de Meclis’te ana muhalefetin ve aynı zamanda tüm muhalif partilerin itirazına rağmen çıkmış olan Öğretmenlik Meslek Kanunu‘nun geri çekilmesi, iptal edilmesi için buradayız.
Az önce TBMM kapısındaydık. ve ‘Meclisimize daha yakından bir ses verelim’ dedik. Dedik ki ‘Sözümüzü meclis yakınından ifade edersek vekillerimiz, özellikle AKP ve MHP’li ve diğer ortaklarla birlikte vekiller daha iyi duyarlar’. Ama yine karşılaştık ki hakim vekiller orada duruyor, milletini unutmuş durumda. Bizim sesimizi duymak istemiyorlar. Ama bugün yine buradayız. Meclis’in yine kıyısındayız, yakınındayız ve buradan itirazımızı dile getirmek istiyoruz.
Öncelikle, sorulmamış bir hesabı yeniden hatırlatalım. Madenciler Anıtı’nın önündeyiz. Bir iş cinayeti, Soma iş cinayetinde yitirdiğimiz bütün madenci emekçilerini buradan saygıyla bir kez daha selamlıyoruz.
“YASAMA GÖREVİNİ YAPMAK, BU YANLIŞI DÜZELTMEK DURUMUNDA”
1 Ekim’de TBMM’nin açıldığı gün neden onun kapısında bir açıklama yapmak istedik? Nedeni çok net. Öğretmenlik Meslek Kanunu‘na itirazımızı dile getiren on binlerce öğretmenizin imzasını TBMM Başkanlığı’na vermek için onun kapısındaydık. Bunu, kapısının önünde yapamadık ama açıklamamızı buradan yaptık. Ama salı günü TBMM’de olacağız, vekillerimizin gözlerinin içine bakarak bu bir dönem yapılmış yanlışın düzeltilmesi talebiyle imza kampanyamızın hazırladığı onlarca dosyayı kendilerine teslim edeceğiz. Güçlerin ayrılığı ilkesini sonuna kadar bağlıyız. Yasama görevini yapmak durumunda. Bu yanlışı düzeltmek durumunda. Yargı, Anayasa Mahkemesi, Danıştay bu süreci düzeltmek durumunda.
Güçler ayrılığı zemininden, yürütmenin ısrarla yanlış olmasına rağmen hala süreci işletiyor olması ve 19 Kasım’da sınavı yapıyor olması büyük bir sorun. Öğretmenlerimiz 3,5-4 aydır sosyal medyada seslerini duyurmak istiyorlar TBMM’ye. Ama başta az aşağıdaki Milli Eğitim Bakanlığı’na bunu duyurmak istiyorlar. ‘Bu yanlıştan dönün’ diyorlar. ‘Bizim hayatımızı olumsuz etkileyecek bu yasadan vazgeçin’ diyorlar.
“ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU ANAYASAYA AYKIRI”
Elimizde yanlış bir yasa var. Neresi yanlış diyecek kamuoyu haklı olarak. Eğitim hayatını çok olumsuz etkileyecek. Eğitimde niteliği düşürecek. Çalışma barışını bozacak. Öğretmenleri bir hiyerarşiye tabi tutacak. Öğretmenler ve tüm eğitim emekçileri arasında eşitsizlikleri derinleştirecek bir yasa var. Bu bir yasa değil, proje adeta. Neden proje? Her zaman eğitim emekçilerinin kuşkusuz bir yasaya ihtiyacı olduğunu söyledik. Bir meslek kanununa ihtiyacı var. Ama bu kanun başta Anayasa’ya uygun olmak zorunda. Anayasaya aykırı bugünkü Öğretmenlik Meslek Kanunu. İkincisi, uluslararası sözleşmelere uygun olmak durumunda. Oysa bugünkü yasa öğretmenliğin statüsü tavsiyesine aykırı bir biçimde çıkarılmış, Türkiye’nin de kabul ettiği bir metne aykırı bir biçimde çıkarılmış bir yasadır.
“YASAL KAYIRMACILIĞIN, YANDAŞLIĞIN ÖNÜ AÇILMIŞ OLACAK”
Yasanın birinci sorunu, yeniden bir liyakatsizliğin önünü açmaktır. Aday öğretmenler için merkezi sınav ortadan kaldırılmıştır. Ne kadar güvenirsek merkezi sınavlara, KPSS 2022 ile ilgili hala bir açıklamanın yapılmadığı koşullarda sınav yeniden yapıldı. Bakanlığın yapacağı değerlendirmelere mi güveneceğiz biz? Birincisi aday öğretmenlerin değerlendirmesini, keyfiyete açık bir biçimde ve liyakat dışı yaklaşımlara açık olarak il değerlendirme kurullarına bıraktılar. Bu şu anlama geliyor. Genç öğretmenlerin içinden kendilerine yakın olanları seçmeye çalışarak, bir yasal kayırmacılığın, bir yandaşlığın önü yeniden açılmış olacak.
İkincisi, kariyer basamakları. Öğretmenlerimiz yoksulluk sınırının altında yaşamlarını sürdürmek zorundalar. 9 bin ile 11 bin arasında değişen ücretlerle hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de kiralar 7-8 binlere ulaşmışken hayatlarını sürdürmeye çalışıyor öğretmenlerimiz.
Sadece öğretmenlerimiz mi bu sıkıntıları yaşıyor? Hayır. Biz yıllardır eğitim emekçileri diyoruz. Eğitime destek veren yardımcı hizmetler sınıfından arkadaşlarımız var. İdari personel, teknik personel var. Bu arkadaşlarımızın emeği olmaksızın eğitimde nitelikli bir çalışma sürdürülemez. O yüzden kapsamlı bir yasaya ihtiyaç var. O yüzden bütünsel bir yasaya ihtiyaç var. Uluslararası normlara uygun, eğitimin gerçek sorunlarını gören bir yasaya ihtiyaç var.
“ÖZEL SEKTÖRDE AÇLIK SINIRININ ALTINDA ÇALIŞTIRILAN ÖĞRETMENLER VAR”
Öğretmenlerimizin nitelikli bir eğitim vermesinin, insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürmesiyle mümkün olmasıyla biliyoruz. Öğretmenlerimizin nitelikli bir eğitim vermesinin demokratik bir okul ikliminde, otoriteye karşı söz söyleyebilecek konumda olmaları yani ifade özgürlüğünü kullanabilmeleriyle ilgili olduğunu biliyoruz. Öğretmenlerimizin okullarında açık ve net bir biçimde görüşlerini, itirazlarını rahatça söyleyebildiği koşullarda, bir ekip işi olarak niteliğin yükseltilebileceğini biliyoruz. MEB eğitimin niteliğindeki düşüşün sorumlusu olarak öğretmenlerimizi görüyor, eğitim emekçilerini görüyor. Eğitimde niteliğin düşmesi sorununun birinci nedeni eğitim politikalarındaki yanlışlardır. Öğretmenlik Meslek Kanunu da bu bağlamda yanlış bir kanundur. Bunun iptal edilip yerine yeni, kapsamlı, eğitim sendikalarının tamamının katılımına izin veren, öğretmenler odasında konuşulmuş, tartışılmış bir yasanın TBMM’den geçirilmesini talep ediyoruz.
“İKTİDAR ÖĞRETMEN İŞSİZLİĞİNE ÇÖZÜM ÜRETMİYOR”
Öğretmenlerimiz, ataması yapılmayan 600 bin öğretmenimiz bir tür işsizlik tehdidi altında yaşamını sürdürmek zorunda kalıyorlar. Çünkü siyasal iktidar, öğretmen işsizliğine bir çözüm üretmiyor. Başka ve daha anlamlı bir kamu hizmeti tanımıyla bu işsizlik sorununu çözebiliriz. Buna açık olarak talip iktidarlar söz konusu olabilir Türkiye’de. Bunu net bir biçimde görüyoruz. Bu nedenle, bir yandan ataması yapılmayan öğretmenlerin acısını bu sahaya taşıyoruz. Bir taraftan, 80 binleri aşmış ücretli öğretmenlerin acısını, travmasını, sömürü koşullarını buraya taşıyoruz. Bir taraftan gencecik öğretmenlerimiz sözleşmelilikle, güvencesizlikle karşı karşıya kalarak adeta örgütlenme özgürlükleri, ifade özgürlükleri elinden almış biçimde okullarımızda çalışmaya mahküm ediliyorlar.
“OKULDA 5 ÖĞRETMENLE KARŞILAŞACAKSINIZ”
Değerli velililerimiz, okula geldiğinizde 5 öğretmenle karşılaşacaksınız. Ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, düz öğretmen yani öğretmenlerimizin kendi ifadeleriyle genç öğretmen, uzman öğretmen ve baş öğretmen. Şaşırıp kalacaksınız. Öğretmen öğretmendir. ‘Tümünün niteliği birbirine yakın değil midir’ diyeceksiniz. Ama bu yanlış Öğretmenlik Meslek Kanunu’na göre öğretmenleri yeterli ve yetersiz olarak ayrıştırılan bir sınav süreciyle karşı karşıyayız. Bu nedenle velilerimizin desteğini de bu bağlamda bekliyoruz.
“15 EKİM MİTİNGİMİZE GELİN”
Biz mücadelemizi parasız, kamusal, bilimsel, laik, anadilinde, demokratik ve cinsiyet eşitlikçi bir zeminden ve ekolojiyi gözeten bir zeminden mücadelemizi güçlendirmeye büyütmeye devam ediyoruz.
15 Ekim’de Ankara mitingindeyiz. Emeğimiz için, onurumuz için, çalışma barışı için buradayız. O günün rutinini kırın lütfen. Binin otobüslerinize 15 Ekim mitingimize gelin ve daha güçlü bir biçimde hem yasamaya hem yargıya sesimizi söyleyelim.”
BOZGEYİK: HALKIN SÖZ SAHİBİ OLDUĞU YASAMA ORGANINI BİRLİKTE İNŞA EDECEĞİZ
Kurul’un ardından söz alan KESK Eş Başkanı Mehmet Bozgeyik ise şöyle konuştu:
“Tek adam rejimiyle birlikte, Meclis’in de tamamen yetkilerinin tek adama bağlandığı, Meclis’in demokratik işleyişinin ortadan kaldırıldığı yasama, yürütme, yargının da tek adam rejimiyle beraber tamamen sarayın denetimine girdiği bir süreçle karşı karşıyayız.
Sizin iradenizle seçilen ve bugün sarayın çoğunlukta olduğu bir parlamentonun kapıları işçilere, kamu emekçilerine, eğitim emekçilerine, kadınlara, gençlere kapatılmıştır. Ancak biz şunu çok iyi biliyoruz ki. Az kaldı. Önümüzdeki günlerde gerçekten işçilerin, kamu emekçilerin, kadınların, gençlerin temsilcileri o Meclis’te olacak. Üretenlerin de kamu emekçilerinin de halkın da söz ve karar sahibi olduğu yasama organını sizlerle birlikte inşa edeceğiz.
Bugün TBMM açılacak. Sayın Meclis Başkanı bizleri de davet etti. Ancak bugün eğitim emekçilerine, emekçilere, işçilere, halka bu meclisin kapılarını kapatan Meclis Başkanı’nın bu davetini de reddediyoruz. Açılışı gitmeyeceğimizi ifade ediyoruz.
Türkiye çok kritik bir dönemden geçiyor. İki gündür açıklanan Sayıştay raporlarına bakıyoruz. Kamu kurumları talan edilmiş. Yolsuzluk diz boyu. Kamu emekçilerinin, işçilerin, kadınların, gençlerin yaşamış olduğu yoksulluk giderek daha fazla derinleşmiş. Bizim temel görevimiz yoksulluğa, işsizliğe, tek adam rejimine karşı mücadeleyi yükselttiğimiz bir dönemde bir yıldır ve uzun süredir aslında AKP ve MHP iktidar bloğu uygulamış olduğu neoliberal politikalarla ekonomiyi getirdiği nokta belli. Çalışma yaşamında uygulamış oldukları neoliberal politikalar, kamuda yaratmış olduğu güvencesiz istihdam politikaları ile çalışanları karşı karşıya getirecek, çalışma barışını bozacak birçok istihdam politikalarını hayata geçirmiştir.
“SORUNLARIMIZI DERİNLEŞTİREN POLİTİKALARA KARŞI MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ”
Bu süreçte iktidara destek olan, tüm antidemokratik uygulamalarına sesini çıkarmayan sendikalar ve diğer tüm toplumsal kesimler bunun sorumlu olduğunu ifade ediyoruz.
Emekçilerin sorunlarını görmezden gelen çözüm üretmeyen ve gittikçe sorunlarımızı derinleştiren bu politikalara karşı mücadelemizi devam ettireceğiz. Bizler üniversitede 4 yıl eğitim fakültelerinde okuyarak, Anayasa’da tanımlı olan öğretmenlik mesleğine başladık. Bugün bizi yönetenlerin liyakatinden, diplomasından söz etmek gerekiyor. Bugün ülkeyi yöneten bu liyakatsizler, bu niteliksiz kadrolar, bu yandaşlar ülkeyi bu hale getirdiler. Esas mücadelemiz bunlara yöneliktir.”