Rahim ağzı kanserini önlemek taramayla mümkün
Güven Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ömer Lütfi Tapısız, “Gelişmiş ülkelerde kanser öncü hücreleri, tarama programlarıyla yakalanıyor ve bu hastalık kanserleşme olmadan tespit edilebiliyor. Bu sayede gelişmiş ülkelerde rahim ağzı kanseri görülme sıklığı ciddi oranda düşüyor” dedi.
Prof. Dr. Tapısız, Rahim Ağzı Kanseri (Serviks Kanseri) hakkında İHA muhabirine açıklamalarda bulundu. Rahim ağzı kanserinin önlenebilir bir hastalık olduğunu ve sağlıklı bir hayat geçirmek için Pap smear ve/veya Human Papilloma Virüs (HPV) DNA testleri ile servikal kanser taraması yapılmasının mutlaka gerekli olduğunu söyleyen Ömer Lütfi Tapısız, bu konudaki farkındalığın artırılması gerektiğini belirtti.
Bu amaçla Ocak ayının ‘Rahim Ağzı Kanseri Farkındalık Ayı’ olarak benimsendiğini söyleyen Tapısız, “Bu kanserin en önemli nedeni HPV enfeksiyonlarıdır ve bu kanser yüzde 99,7 oranında HPV enfeksiyonları nedeni ile oluşmaktadır. Bunun haricinde HPV alındıktan sonra o bölgede kanserleşmeye yatkınlık sağlayan başka faktörler de bulunmaktadır. Örneğin; hastanın sigara kullanıcısı olması, başka genital enfeksiyonlarının olması, immun sisteminin baskılanmış olması ve bunun gibi faktörler. Ama burada en önemli faktör HPV’nin hasta tarafından alınması ve orada kalıcı olarak bir hücresel değişime sebep olmasıdır” ifadelerini kullandı.
“Gelişmiş ülkelerde, taramaya bağlı olarak rahim ağzı kanseri görülme sıklığı azalıyor”
Rahim ağzı kanserinin henüz oluşmadan kanser öncü hücrelerinin tespit edilerek hastalığa müdahale edilebileceğinin altını çizen Tapısız, “Ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle, hastalığın görülme sıklığı arasında çok ciddi bir bağlantı var. Gelişmiş ülkelerde kanser öncü hücrelerinin tarama programlarıyla yakalanması neticesinde bu hastalar, kanserleşme olmadan tespit edilebilmekte ve gerekli tedavileri yapılabilmektedir. Bu sayede serviks kanseri görülme sıklığı gelişmiş ülkelerde ciddi oranlarda azalmıştır. Ancak gelişmemiş ülkelerde tarama programları tam manasıyla uygulanamadığından bu ülkelerde rahim ağzı kanseri halen jinekolojik kanserler arasında birinci sırada yer almaktadır” diye konuştu.
Erken tanı riski azaltıyor
Rahim ağzı kanseri taramasında kullanılan yöntemlerin HPV DNA ve/veya Pap smear testleri olduğuna işaret eden Tapısız, “Taramada yıllarca Pap smear testi kullanılmıştır. Bunun yanında kullanılan bir diğer yöntem ise bölgede HPV enfeksiyonun olup olmadığının tespitidir. Bu ikisi birlikte bakıldığı zaman, hastada yüksek riskli HPV pozitifliği varsa ve/veya o bölgede kanserleşmeye başlamış hücreler tespit edilirse hastaların takip ve tedavileri planlanır. Bu kanser türü HPV vücuda alındıktan sonra 10 yıllar içerisinde gelişen bir kanserdir. Bu süreçte biz tanıyı koyabilirsek, hastada kanser oluşmadan tedaviye başlanmakta ve gerekli önlemler alınmaktadır” dedi.
“30 yaşından itibaren taramaya başlanması gerekiyor”
Tapısız, “Bu kanserin görülme yaşı cinsel ilişkiye başlama zamanıyla da orantılıdır. Genelde 40’lı yaşların hastalığı olarak görülse de bu kanserin nedeni olan HPV cinsel yolla bulaştığından dolayı rahim ağzı kanserinin görülme yaşı cinsel ilişkiye başlama yaşı ile ciddi bir bağlantı göstermektedir.
Tarama programları popülasyonun cinselliğe başlama yaşına göre planlanmaktadır. 20’li yaşlarda cinselliğin başladığını varsayarsak 30 yaşından itibaren muhakkak taramanın başlaması gerekmektedir. Türkiye’de de buna yönelik olarak Sağlık Bakanlığımızın Ulusal Tarama Programı mevcuttur. Bu program dâhilinde 30 ile 65 yaş arasındaki hanımefendiler taranmaktadır.
Kişi yüksek riskli HPV negatif ise 5 yılda bir rahim ağzı kanser taramasına gelmesi yeterlidir. Eğer yüksek riskli HPV pozitif ise o zaman alınan Pap smeara bakılmaktadır. HPV 16 ve/veya 18 pozitifliği ve/veya Pap smearda bir hücre anormalliği yani kanser öncü hücresi varsa, o zaman hasta ileri tetkik ve tedavi için Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanına yönlendirilmektedir. Sonuç itibari ile bizim amacımız hastalığı kanser gelişmeden yakalamaktır. Ancak diyelim ki kanserleşme oldu; bu durumda da kanseri düzenli taramalar sayesinde erken evrede yakalamış oluyoruz. O zaman da gerekli cerrahi yaklaşımlar ile hastanın bu kanserden kurtulma şansı olabilmektedir” ifadelerini kullandı.
Aşılar rahim ağzı kanserine karşı ciddi oranda bir koruma sağlıyor
Rahim ağzı kanserine yakalanmamak için uyarılarda bulunan Tapısız, şu ifadeleri kaydetti:
“HPV cilt cilde ve/veya cilt mukoza teması neticesinde bulaşan bir hastalıktır. Yani cansız yüzeylerden bulaşmamaktadır. Örneğin; cinsel ilişki esnasında cilt cilde ve/veya vajen mukozasına cildin teması neticesinde bulaş gerçekleşmektedir. Biz bu teması önlersek o zaman bu virüsü almayız. Bu bağlamda, cinsel partner sayımız çok önemlidir. Tek eşli bir hayat sürersek HPV’yi alma riskini önemli ölçüde azaltırız. İkinci bir konu; bulaş yüzey alanının azaltılmasıdır. Yani cinsel yolla bulaşan hastalıkları önlemek için kullanılan kondom gibi korunma yöntemleri ile bulaşın bütünü ile önüne geçilemese de risk azaltılabilmektedir.
Üçüncü bir konu; HPV’nin yaptığı enfeksiyonun önlenmesine yönelik aşılardır. Bu aşılar 2’li, 4’lü ve 9’lu aşılardır. HPV enfeksiyonu tipleri arasında rahim ağzı kanserine sebep olan en riskli tipler; tip 16 ve 18’dir. Bu iki tip rahim ağzı kanserlerinin yaklaşık yüzde 70 oranında nedeni olan tiplerdir. Bahsettiğimiz 2’li, 4’lü ve 9’lu aşılar, HPV tip 16 ve 18’e karşı yüzde 100’e yakın bir koruma sağlamaktadır. Bu aşılar sayesinde HPV tip 16 ve 18’i alsak bile vücudumuz immun olarak güçlü olduğu için HPV tip 16 ve 18 enfeksiyonlarını yenmektedir. Bunun neticesinde de rahim ağzı kanserinin yaklaşık yüzde 70 sebebi olan HPV türlerinden korunmuş olmaktayız.
Aşılamanın cinselliğin başlamadığı ve immun yanıtın en iyi olduğu 11-12 yaşında yapılması önerilmektedir. Bunun yanında 15 yaşına kadar 2 doz şeklinde, 15 yaşından sonra 26 yaşına kadar 3 doz şeklinde yakalama dozu (catch-up) şeklinde uygulanmaktadır. Diğer bir taraftan bugünkü kanıtlar dâhilinde 45 yaşına kadar isteyen tüm hanımefendilerin yaptırmasının faydalı olacağı bilgisi de mevcuttur.”